Hakkımızda1

Nadir Görülen 7 Psikolojik Hastalık

Psikolojik hastalıklarla yaşamımızın herhangi bir evresinde tanışabiliriz. Hayatımızı son derece etkileyen unsurların başında gelir psikolojik durumumuz. İnsanlara ‘Nasılsın’ diye sorarken de aslında bunu kastettiğimizi çoğu zaman fark etmeyiz bile. Bazen farkında olarak ya da olmayarak bazı davranışlar sergileriz ve bu davranışların hepsinin mutlaka bir sebebi vardır. Herkesin kendine özgü belirli alışkanlıkları ve takıntıları mevcuttur. Peki, hangi durumda biz bunları hastalık olarak nitelendiririz? Gelin önce kısacık bir şekilde bunu cevaplayalım. Psikolojik hastalıklar neler ? Takıntılarımız veya davranışlarımız yaşam kalitemize müdahil ettiği takdirde hastalıktır. Şimdi gelelim esas konumuza hayatımızda belki de hiç rastlamadığımız, nadir görülen 10 psikolojik hastalıklar hangileri? Gelin birlikte inceleyelim…

1) Mitomani

Bir başka deyişle ‘yalan söyleme hastalığıdır.’ Elbette yaşamımız boyunca hepimiz yalan söylüyoruz. Bu konuda yapılan araştırmalar normal insanların günde 1-2 kez yalan söylediğini göstermektedir. İlk defa bu psikolojik hastalığı 1891 yılında Anton Delbreuck keşfetti. Yalanı ayrıntılı olarak inceleyen bilim insanlarından olan Bryant’a göre ise yalan sonuçlarına ve sebeplerine göre sınıflandırılır. Gelin Bryant’a göre olan bu sınıflandırma neymiş kısaca görelim.

Gerçek yalan: Kötü niyetle ve kasıtlı olarak söylenen yalandır. Doğrudan ve ciddi sonuçlar taşır. Sadece yalan söyleyenin kendisine fayda sağlar. Bu yalanı söyleyen kişiler bencildir. Gerçekliği olmayan yalanlardır. Ve kesinlikle kabul edilemez!

Beyaz yalan: Temiz bir kalple söylenir. Çok önemli olmayan zararsız sonuçlar doğurur. Yalan söylenen kişi bir olaya üzülmesin, kırılmasın diye onu koruma içgüdüsüyle söylenir. İçinde doğruluk payı bulundurur. Kabul edilebilir.

Gri yalan: Muğlak bir niyetle söylenir. Sonuç doğrudan olmasına karşın yine muğlaktır. Yalan söyleyen kişinin kendisine bir fayda sağlar. Doğruluk payı olabilir de olmayabilir de. Kabul edilebilirliği değişkendir.

Fakat mitomanide bu üç durum da görülmez. Tamamen keyfi olarak yalan söylerler ve bu durumdan bir çıkarları yoktur. Başka bir hayal dünyası içerisinde yaşarlar. Mitomani kelimesinin çıkış yeri ise Yunanca muthos (efsane) ve Latince mania (delilik) kelimelerinin birleşimidir. Psikiyatride “pseudologia fantastica” olarak da adlandırılmaktadır.  

Mitomani Hastalarının Özellikleri Nelerdir?

  • Mitomani hastaları söyledikleri yalanın farkında değillerdir. Bu onların gerçekliğidir. Fantastik bir dünyaları vardır.
  • Normal insanlar yalan söyleyip bu ortaya çıktığında utanç duyabilirler fakat mitomani hastalarında böyle bir durum söz konusu değildir.
  • Kendi yalanlarına inanırlar.
  • Eski yalanları destekleyecek yeni yalanlar uydururlar.
  • Mitomani hastalığına sahip kişiler çok üstün sözel bir zekâya sahiptirler. Konuşmaları etkileyicidir.
  • Özgüvenleri ve öz saygıları düşük kişilerdir.
  • Bazen yalan makinasında yakalanamayabilirler. Çünkü diğer insanların yalan makinasına verdikleri fiziksel tepkileri vermezler.

Mitomani hastalığının genel toplumda görülme oranı 1000 kişide 1’dir. Erkeklerde ve kadınlarda eşit oranda görülür. Kişi tedaviye ikna olduğu takdirde tedavisi mümkündür.

2) Alice Harikalar Diyarında Sendromu

Lewis Carrol’un yazdığı ‘Alice İn Wonderland’ adlı romandan ismini almıştır. İlk olarak psikiyatrist Todd tarafından gözlemlenmiştir ve semptomların bu hikâyedeki olaylarla benzerliği sebebiyle bu romanın ismini almıştır. Ayrıca romanın yazarı olan Carrol’un da migrenin dışında bu psikolojik hastalıktan şikâyetçi olduğu bilinmektedir.

Bu hastalık beş farklı şekilde gözlenebilmektedir.

  1. Mikropsi: Cisimleri gerçek boyutlarından daha küçük görme bozukluğu.
  2. Makropsi: Cisimleri gerçek boyutlarından daha büyük görme bozukluğu.
  3. Telopsi: Cisimleri oldukları uzaklıktan daha uzakta görme bozukluğu.
  4. Metamerhopsi: Cisimleri olduklarından daha şişman veya uzun görme bozukluğu.
  5. Pelepsiya: Cisimleri olduklarından daha yakında görme bozukluğu.

Henüz net bir tedavisi olmamakla beraber çoğunlukla çocuklarda görülüp büyüdükçe hastalığın geçtiğine dair veriler bulunmaktadır. Ya da hastalar bir şekilde bununla beraber yaşamayı öğreniyorlar. Bu konuda Alice Harikalar Diyarı ve Gulliver’in Gezileri film ve kitaplarını hastalığı daha detaylı anlamak isteyenler için önerebilirim.  

3) Stockholm Ve Lima Sendromları

Bu iki psikolojik hastalığı birlikte ele almak istememin en temel sebebi birbirlerinin tam tersi durumlar olmalarından kaynaklıdır. Stockholm sendromu bir kaçırılma veya rehin alınma durumunda rehinenin kendisini rehin alan kişiye yönelik beslediği duygular ve aşk olarak tanımlanan ruhsal bir hastalıktır. Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan bu sendrom, ismini 1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan bir rehin alınma olayından almaktadır. Banka soyguncusu tarafından rehin alınan bir kadın kendisini rehin alan banka soyguncusuna duygusal olarak bağlanır. Hatta serbest kaldığında ise soyguncuyu savunmakla yetinmeyerek nişanlısını terk eder ve kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler. Bu psikolojik rahatsızlık insanın hayatta kalma dürtüsü ile doğrudan ilişkilidir. Ve direkt olarak şiddetin doğurduğu sonuçlardan biridir. Meraklısı için 1994 yapımı Charlise Sheen ve Kristy Swanson’un oynadığı “The Chase” filminde de Stockholm sendromu işlenmiştir.

Lima sendromu ise bu durumun tam tersidir. Yani rehin alan kişinin rehinesine karşı beslediği duygular ve aşk şeklinde tanımlanan bir ruhsal hastalıktır. Bu sendrom paradoksal empati sonucunda ortaya çıkmaktadır. Peki, bu durumun görüldüğü kişiler rehinelerine nasıl davranır? Gelin kısaca ona da değinelim:

  • Rehineyi incitmekten son derece kaçınır.
  • Rehinelerine belli başlı imtiyazlar tanımaya başlarlar ve hatta daha ileriki durumda onları serbest bırakırlar.
  • Rehinesinin duygusal ve ruhsal durumu hakkında endişeler duymaya başlarlar.
  • Özel bilgilerini rehinesi ile paylaşarak bir bağ kurmaya çalışır. ( Çocukluk anılarını paylaşmak, hedef ve arzuları vb.)

Son olarak bu hastalığın adını nereden aldığına değinelim. Bu hastalık ismini Peru’da yaşanan bir rehine alma durumundan almıştır. 1996’da, bir terörist grup Peru başkentindeki Japon büyükelçiliğini ele geçirdi. Günler geçtikçe rehin alanlar rehinelerle tam da bu hastalıkta belirtildiği gibi güçlü bağlar kurmaya ve en sonunda rehineleri serbest bırakmaya başladılar. İsmini de bu olaydan almıştır. Konuyla ilgili olarak ‘The Collector’ filmini öneririm.

Nadir Görülen 10 Psikolojik Hastalık serimizin dördüncüsü Wendigo Psikozu.

4) Wendigo Psikozu

Bu psikolojik hastalıklar içimizdeki ilkel insanı ortaya çıkartıyor diye yorumlamak pek yanlış olmaz kanımca. Bu psikozda insan etine yönelik durdurulamaz bir istek mevcut. Evet, doğru anladınız insan eti yemekten bahsediyorum. Üstelik kıtlıktan falan da değil baya şehvet gibi bir arzu sebebiyle. Peki, nerden çıkmış bu son derece vahşi olan hastalık? Bu rahatsızlık Kuzey Amerika’da yaşayan Algonquin kültüründeki yamyam bir canavardan ismini almaktadır. Bu kabilenin en bilinen ayinlerinden biri genç erkekleri, önce tenha bir yere götürüyor, orada kafese koyuyor ve ardından bu gençlere ‘wysoccan’ olarak bilinen çok güçlü bir uyuşturucu veriliyor. Bu ayinin amacı, erkekliğe adım atan kişilere, çocukluk yıllarını unutturmak. Eğer kişi bu anıları hâlâ unutmamış ise, verilen uyuşturucunun dozu arttırılıyor.  Son derece korkunç ve ilginç olan başka ayinleri de mevcut. Belki başka bir yazıda değiniriz. Ayrıca bir paradoks olarak bu kişiler aynı zamanda yamyam olmaktan çok korkarlarmış.

5) Likantropi Sendromu

Likantropi kelimesinin ilk kullanılışı 1584’e uzanan ve kurt anlamındaki ‘lykos’ ile adam anlamındaki ‘anthropos’ kelimelerinin birleşiminden oluşan Yunanca ‘lykanthropia’ teriminden dilimize geçmiştir. 1830’lardan sonra ise terim bu psikolojik hastalığı tanımlamak için kullanılmıştır. Bu kişiler kendilerinin bir hayvana dönüşebildiklerini iddia etmektedirler. Psikoloji literatüründe likantropi ilk olarak, Sideli Marcellus tarafından MS 2. yüzyılda tanımlandı.

Bu tarz psikolojik hastalıklar genelde kültüre dayalı olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin bir Şaman kültüründe yahut ilkel Kızılderili kabilelerinde rastlanması çok daha muhtemel olan bir hastalıktır. Kişiler daha çok kendi coğrafyalarındaki en güçlü hayvana dönüştükleri iddiasına kapılmaktadırlar. Nadir olarak Wendigo Psikozu ile birlikte de görülebilir. Bunun en başlıca sebebi ise vahşi hayvanların çoğunun da insan eti yemesinden kaynaklıdır.

6) Klüver-Bucy Sendromu

Klüver-Bucy sendromu ilk kez 1930’larda Heinrich Klüver ve beyin cerrahı Paul Bucy tarafından yapılan bir deney sonucu keşfedilmiştir. İki taraflı temporal lobektomi yapılan maymunlarda büyük davranış değişiklikleri görülmesi üzerine tanımlanan nöropsikiyatrik semptomları olan bir sendromdur. Bu hastalığın içeriği ise kişinin cansız nesneleri ağıza götürme ve yeme arzusudur. Peki, bu hem nörolojik hem psikolojik hastalıklar ‘a sahip olan kişilerin davranışları neye evrilir gelin özetle onlara da değinelim.

  • Korku kaybı.
  • Ayrım yapmadan kompulsif olarak yenebilen ve yenemeyen her şeyi yeme eğilimi sergilerler.
  • Cinsel istekte kayda değer bir artış.
  • Keşfetme organı olarak ağızlarını kullanır. Nesneleri ağızlarına götürerek tanımaya çalışırlar.
  • Aile ve arkadaşlarını tanımama durumu yaşanır.

7) Stendhal Sendromu

Stendhal sendromu kişinin çok güzel bir sanat eseriyle karşılaşması durumunda kendinden geçmesi olarak tanımlanır. Bu psikolojik hastalığa sahip kişiler bu ihtişamlı sanat eseri karşısında aşırı yüksek kalp çarpıntıları, halüsinasyon görmek, bayılmak ve baş dönmesi gibi fiziksel tepkiler de sergilerler. Bu rahatsızlığa sahip kişiler bu durumu o sanat eserine aşık olma şeklinde de tanımlayabiliyorlar.  Bu sendrom adını Stendhal mahlası ile yazan ve 19. yy.’da yaşamış Fransız yazar Marie-Henri Beyle’den almıştır.  Yazar 1817 yılında İtalya’ya yaptığı bir yolculuk esnasında kaleme aldığı “Napoli ve Floransa: Milano’dan Reggio’ya Yolculuk” adlı eserinde Santa Croce Basilicasında başına gelen kendinden geçme durumunu şu şekilde dile getirmiştir.

“Floransa’da bulunma ve önemli insanların mezarlarına yakın olma düşüncesiyle bir çeşit kendimden geçme durumu yaşadım. İhtişamlı güzelliğin derin düşüncesinin içine çekildim. Kişinin kutsal hissiyat ile dolduğu noktaya ulaştım. Sanki etrafımda olan her şey capcanlı bir şekilde ruhumla konuşuyordu. Ah, keşke aklımdan çıkartabilsem! Kalbimde hızlı bir çarpıntı vardı. Hayat bedenimi yalnız bıraktı. Düşmekten korkarak zar zor ilerleyebildim”

Ayrıca bu rahatsızlığı bizzat konu edinmiş ‘Stendhal Sendromu’ adlı filmi de meraklısı için öneri olarak bırakalım. Nadir Görülen 10 Psikolojik Hastalıklar ‘ı inceledik, yazımı beğenmişsinizdir. Diğer yazılarımda görüşmek üzere…

Diğer psikolojk hastalıklar için aşağıdaki yazıları tavsiye ederim.

Anksiyete (Kaygı Bozukluğu) Nedir?

Nörolojik Bozukluklar

Gestalt Kuramı Nedir?

İlgili Makaleler

4 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu